Disleksinin Alt Tipleri Nelerdir?
Aslında yukarıdaki açıklama, dil gelişimi, görsel–uzamsal gelişiminin gerisinde kalmış olan disleksi tipini açıklamaktadır. Disleksinin başlıca iki tipi vardır:
1. Dil gelişimi geri kalmış olanlar: L tipi (Linguistik yani Dil tipi)
2. Görsel-uzamsal gelişimi geri kalmış olanlar: P tipi (Perseptüel yani Algısal tipi)
Patel ve Licht (2000) “disleksinin, beynin iki yarımküresinden birinin öbürünü baskılamasından kaynaklandığı” görüşüne dikkat çeker. Reitan (1984), okuma-yazma güçlüğünün sol yarımküre işlevlerindeki gelişmemişlikten ortaya çıkabileceği gibi, sağ yarımküre işlevlerindeki gelişmemişlikten de kaynaklanabildiğini söyler. Brumback ve Weinberg’in (1990) deyişiyle, “sol serebral dil işlevleri öğrenme güçlükleri açısından önemlidir, bunlardaki işlev bozukluğu disleksiye yol açar; ama sağ yarımküre işlevleri de (yani mekânsal yönelim, görselleştirme/imgeleme, yüz ve nesne dâhil tanıma, sağ-sol ayırt etme, zaman kavramı, sıralama ve dizme, müzik kulağı, sözel olmayan iletişim becerileri) okuma-yazmanın öğrenilmesinde aynı ölçüde önemlidir.”
Gerçekten, günümüzde, L Tipi Disleksi ve P Tipi Disleksi şeklinde iki ayrı klinik görünümde, iki tip disleksi olduğu yaygın kabul görmekte, üzerlerinde çeşitli çalışmalar yapılmakta ve yayınlanmaktadır.
Mersin Uzman Psikolog
L Tipi (Linguistik/Dil tip) disleksinin özelliği, dil becerisinin baskın oluşu ve görsel – uzamsal becerilerin geri kalmış olmasıdır. P Tipi (Perseptüel/Algısal tip) disleksinin özelliği de, kişinin görsel-algısal becerilerinin baskın oluşu, buna karşılık dil becerilerinin bastırılmış; yani geri kalmış olmasıdır.
Bakker (1984), Bakker ve Ark. (1987) okumanın öğrenilmesinde, çocuğun zaman içinde iki evreden geçtiğini, ardı ardına iki yarımküre becerisinin sırayla işe karıştığını belirtir ve “sağ yarımküre disleksisi” (L tipi, dil becerilerinin iyi, sağ yarımküre becerilerinin geri olduğu disleksi) ve “sol yarımküre disleksisi” (P tipi, görsel algının iyi, sol yarımküre becerilerinin geri olduğu) şeklinde iki disleksi tipini ayırt etmek gerektiğini söylerler. Bakker’e (1987) göre, okumanın hem görsel algıyla ilişkili, hem de semantik (anlama ilişkin) dilsel yönleri vardır.
Dolayısıyla okuma-yazmanın öğrenilmesinde hem sağ hem sol yarımküre sırasıyla rol alır. Okuma-öğrenmenin başlangıcı; harflerin, yazının görsel-algısal analizini gerektirir. Çünkü okuma bilmeyen birisi için yazı, başlangıçta karmaşık birtakım görsel şekillerden ibarettir. Bu nedenle başlangıç aşamasında yazı öncelikle sağ yarımküre tarafından işlenir. Okuma biraz ilerledikten sonra görsel algı analizi biter. Onun yerini okunan metnin semantik (anlamsal) işlenmesi alır. Bu sürece de sol yarımküre aracılık eder. Kelimeyi sağ yarımküre okur, sol yarımküre anlar. Okumayı öğrenme normal gelişiyorsa, önce sağ yarımküre tarafından işlenmeye başlanır ve bu öğrenme sürecinin bir yerinde bir “yarımküre değiştirme” (hemispheric shift) ortaya çıkar, okunacak parçanın işlenmesi bir yarımküreden ötekine, yani sağdan sola geçer.
Mersin Psikolog
Gerek L tipi gerekse P tipi Disleksilerde bu normal süreçten sapmalar olduğu görülür. L tipi Disleksi, sağ yarımkürenin az gelişmesi ve sol yarımkürenin fazla baskın oluşundan ileri geldiği için, bu çocuklar okumayı öğrenmenin en başından beri sol yarımküre stratejilerini kullanmaya çalışırlar. Okumanın sağ yarımküre aracılığını gerektiren ilk aşamasını atlarlar. Çünkü Bakker’in (1987) deyişiyle, “Yazının görsel-algısal özelliklerini görecek gözleri (yarımküredeki beceri) yoktur”. Bu nedenle L tipi disleksili kişiler okumayı öğrenme sürecinin en başından itibaren güçlüklerle karşılaşırlar.
P tipi Dislekside ise, tersine sol yarımküre daha az gelişmiş ve sağ yarımküre baskın olduğu için ve okuma başlangıçta değil de ilerledikten sonra sol yarımküre stratejilerini kullanmak gerektiği için, bu çocuklar öğrenmenin daha ileri aşamasında sorunlarla karşılaşmaya başlarlar. Çünkü normalde yapmaları gereken “yarımküre değiştirme”yi yapamadıkları, sol yarımküre stratejilerini kullanmaya geçiremedikleri için, başlangıçta olduğu gibi okumanın ileri aşamalarında da sağ yarımküre stratejilerine dayanmayı sürdürürler.
Elektriğin mucidi Thomas Edison Disleksi ve Dikkat Eksikliği tanısı almıştı.
Dikkat Eksikliği Olan Çocuklara Nasıl Yaklaşılmalı ?
Kaynak : Şimşek, R. “Dikkat Eksikliği Tedavisinde Yeni Yaklaşımlar”, 2014, İstanbul