ÇOCUĞUNUZUN 2 YAŞ DÖNEMİ
Çocuk sahibi olmanın tarif edilmesi zor duygusunu hisseden anne babalar bir taraftan da onun gelişimine tanıklık etmenin mutluluğunu yaşarlar. Dişlerinin çıkmaya başladığı anlar, emekleme halleri, ilk kelimeleri derken ilk adımlarına tanıklık ederler. Evde tam anlamıyla bir neşe mevsimi yaşanır, her yer her an cıvıl cıvıldır. Çocuğun bu halleri birçok anne baba için mutluluğun zirvesidir. Her şey o kadar güzel giderken 18. Aydan sonra tuhaf bir şeyler olur. Çocuk artık yavaş huysuzlanmaya başlar. Yemek yemede inatlaşma, uykuya direnme, söz dinlememe, anne babaya vurma, eşyaları fırlatma hatta kendini yerlere atma…
Anne ve babaların tahammülü azalmaya, sinirleri zayıflamaya başlamıştır. Evdeki mutluluk tablosu yerini gerginliklere, neşe mevsimi yerini fırtınalara bırakır. Peki, ne oldu da çocuk aniden değişmeye başladı? Çocuk birçok kişinin dediği bir sendrom mu yaşamaktadır yoksa gelecekte onu hayatta tutacak bir donanıma mı sahip olmaya çalışmaktadır? Zamanın ruhuna bilimin mercekleriyle derinlemesine bir bakalım.
İnsan Olma Yolculuğu
Bebek doğduğunda ve ilerleyen aylarda kendini bilmez. Kendini annesinin bir parçası, onun bir uzvu gibi görür. Eliyle yüzünü çizip, saçını çekip bir taraftan da acıdan ağlaması (sanki acıtan kendi eli değilmiş gibi) bebeğin kendini bilmediğini gösteren trajikomik bir halidir. Kohut, benlik ya da ego olarak tanıdığımız bu kavrama ‘kendilik/self’ adını vermiştir. Yani bebeğin kendilik temsili yoktur. Konuşabilse bile “Anne ben acıktım” diyemez çünkü ortada ‘ben’ yoktur. Aynadaki kişinin kendi mi başkası mı olduğunu tam olarak kavrayamaz. Oynarken yanlışlıkla kanepenin altına kaçan oyuncağının tamamen kaybolduğunu zanneder, gördüğü şeyler vardır, görmedikleri yok olmuştur. Yeterince küçümsediğimiz küçüğün zihinsel becerileri de yavaş yavaş gelişir derken gizemini tam çözemediğimiz 18. ay olayı vuku bulur. İnsanoğlunu diğer canlılardan ayıran bir dönüm noktası ben, ego ya da Kohut’un ifadesiyle kendilik temsilinin başlamasıdır. Kendini bilmez diye başladığımız bebeğimiz artık kendini tanımaya, aynadaki kendini ve farklı bir birey olduğunu bilmeye başlar. Artık ortada bir ‘ben’ vardır hatta daha doğru ifadeyle “ben, ben, ben” vardır. Hayat boyunca sürecek insan olma macerası başlamıştır. Başlamıştır başlamasına ama madalyonun bir de öteki yüzü vardır; ortaya pat diye çıkan ‘ben’in hayatta kalabilmesi ve psikolojik varlığını devam ettirebilmesi için gördüğü ve istediği her şeye sahip olma gibi dürtüsü vardır. Bu güçlü dürtü 2 yaş çocuğunun günlük hayatını ciddi manada etkiler.
Çocuğun davranışlarına ilk yansıyan özelliklerin başında bağımsızlık gelir. Artık gelişmiş bir motor becerisi vardır, 1 yaşta yapamadığı birçok davranışı yapmaya başlar. Çatalı kaşığı kendi tutmak, yemeği kendi yemek ister. Kendi başına merdivenlerden rahatça inip çıkmak, bardağa su doldurmak, ayakkabılarını giymek, duş almak ister. Üç tekerli bisiklet süren 2 yaş çocuğumuz annesinin babasının kullandığı arabayı bile sürmeye yeltenir. Bunları beceremeyen ya da izin verilmeyen çocuk ortalığı yakıp yıkmaya başlar.
Sosyal olarak da farklılaşma gözlenir. Büyüklerle birlikte basit faaliyetlerde bulunabilir. Böylece edilgen biri olmaktan kurtulup, aile faaliyetlerine katılan ve sosyal ilişkiler kuran etkin bir üyeye dönüşür. Sosyalleşme ile beraber bazı davranışları yapmaması gerektiğini öğrenmeye başlar. Özellikle kakasını ve çişini tutabilmesi yakın çevresinden büyük ilgi görür ve de ödüllendirilir. Böylece çocuk toplumun doğru, yanlış ve ayıp gibi yargılarıyla karşılaşır. Çocuğun dışkılama ve idrar üzerinde denetim sahibi olması çocuk açısından son derece büyük bir gelişimdir, büyüklerin gözünde adeta büyüme sembolüdür. Denetim kuramayan çocuk bu dönemde de zaman zaman zorlama, baskı, ayıplama ile karşılaşabilir. Bu çocukta öfke, korku, endişe ve utanç uyandırır.
2 yaş çocuğumuz duygusal olarak da katı olduğu bir dönem yaşar. Engellendiğinde karşı çıkar ve söz dinlemez. Sahip olduğu şeyleri kararlılıkla korur. Paylaşmayı bilmez, her şeyin kendisine ait olduğunu zanneder. Anne, baba, ev, eşyalar, oyuncaklar sadece ama sadece ona aittir. İsteklerini erteleme veya duruma göre değiştirme anlayışı yeterince gelişmemiştir. Kolayca kızar, sabırsızdır, öfkelenince ağlar.
2 yaş çocuğumuzun arkadaşlarıyla ilişkisi bile ‘hep bana’ üzerine kuruludur. 2 yaşına kadar yalnız oynanan oyun, bu yaştan sonra arkadaş ilişkilerinin başlamasıyla taklit, birbirini seyretme ve birbirinin oyuncağını alma şekline dönüşür. Oyunlar işbirliğine dayanmayan paralel oyunlardır. Çocuk bu dönemde benmerkezcidir ve bu nedenle empati becerisi geliştiremez. Herkesin kendisi gibi düşündüğünü ya da hissettiğini sanır. Çevredekilerle sorun yaşamasının ve istediği olmayınca hemen vurmasının altında biraz da bu yatar.
2 yaş çocuğumuz zihinsel anlamda ise altın bir çağa adım atmaktadır. Herkesi hayrete düşürecek bir keşif merakı vardır. Doğayı ve canlıları araştırma isteği üst düzeydedir, evde sıkışıp kalmışsa çekmecelere merak salması bu yüzdendir. Her şeyin içini merak eder ki bu onların ilk ciddi bilimsel deneylerini oluşturur. Bazı şeyleri kırmasının bir nedeni budur. Dil gelişimindeki hız baş döndürücüdür. Mekanik şeylere meraklarından olsa gerek erkek kısmı kızları dil konusunda geriden takip etse de 30. aydan sonra onlara yaklaşmaya başlar.
18. ay civarında ‘ben’ duygusu ortaya çıkan çocuğun özerklik arayışı, çevresindekileri yönetme isteği, her şeye sahip olmak ve dilediği her şeyi yapmak istemesi, sınırlarını ısrarla genişletme çabası sık sık çevre tarafından durdurulur. Bunların neticesinde 30. aya gelindiğinde çocukta hatırı sayılır bir gerginlik ve isyankâr bir tutum oluşur. Kendilik kavramını ortaya atan Kohut çocuğun bu dönemdeki durumunu ‘Büyüklenmeci kendilik/grandiose self’ olarak açıklar. Büyüklenmeci kendilik, çocuğun büyüklenmeciliğini ve teşhirciliğini içerir. Çocuk, sergilediği davranışlar (kendine göre yetenekler) karşısında anne ve babasından onay görmeyi, beğenilmeyi ve takdir edilmeyi bekler. Ebeveynini kendi büyüklüğünü aynalayan biri olarak yapılandırır. Anne babanın yaşa uygun aynalama (Örneğin çocuk yemek yerken annenin de ağzını açması) davranışları sayesinde büyüklenmeci kendilik dönüşmeye başlar ve kendiliğin kutuplarından biri olan ihtiraslar oluşur. Bu kutbun işlevleri belli amaçlara sahip olma, bedensel ve zihinsel etkinliklerden zevk alma, kendine saygıyı ayarlayabilme kapasitesidir.
Tüm bu araştırmalar ışığında, çocuğun 2 yaş döneminde sergilediği davranışlara ve özelliklere ithafen sendrom kelimesi kullanmak çocuğa haksızlık olur. Çocuk hayatı boyunca onu ayakta tutacak biricik kişiliğinin temellerini atmakla meşguldür.
Öneri İsteyen anne ve babalara
Çocuğun özerkliğini, bağımsızlığını engellemeyin. Keşif amaçlı olan, canlılara zarar vermeyen eylemlerine yönelik ebeveynlerin bu dönemde en sık kullandığı kelime olan ‘hayır’ı kullanmayın.
Güvenlik tedbirlerinin alındığı ortamlarda keşfetmesine, dokunmasına izin verin. Mümkünse doğada daha çok vakit geçirmesini sağlayın. Enerjisini çok daha iyi kullandığını göreceksiniz.
Çok soru sorması zihinsel olarak olumlu bir gelişimi gösterir. Engellemeyin.
Boşuna inatlaşmayın, çünkü bu inatlaşma ve öfkelenme onun kontrol edebileceği bir düzeyde henüz değil. Daha çok öfkeye neden olursunuz.
Öfkesini ve diğer duygularını engellemeyin yaşamasına izin verin. Size vurmasına değil öfkesine izin verin. “Öfkelenmek serbest ama vurmak yasak” bu slogan bile çoğu zaman sorununuzu halletmeye yardım edecektir.
Yapacağınız uzun süreli açıklamalar da bu yaş dönemi için pek işe yaramayacak. Eylemeleriniz çok daha etkilidir. Örneğin emniyet kemeri takmak istemiyorsa, uzun açıklamalara gerek yok. Takın ve yola devam edin. “Neden ağlıyorsun, niye kızıyorsun” gibi cevabı olmayan ve işe yaramayan sorular sormayın. Siz işinize bakın, dikkat süreli uzun olmadığında bir süre sonra unutacaktır.
Çocukların bu dönemdeki davranışlarına anlayışla yaklaşmakta zorlanırsanız lütfen bir uzmandan yardım alın.